9 Ağustos 2013 Cuma

KOZMETİK KİMYASI...

Kozmetik amaçlı birçok kimyasal madde cilt yoluyla vücuda alınmakta ve organizmada farklı etkiler göstermektedir. Kozmetikler hemen hemen tamamen kimya biliminin bir uygulamasıdır ve bu amaçla çok sayıda kimyasal madde kullanılmaktadır.

Günümüzde toplumun büyük bir kısmı kendisini daha iyi hissetmek için kozmetik ürün kullanmaktadır. Bu ürünlerin kişiyi güzel ve zarif hissettirmesinin yanı sıra etkinlikleri de gittikçe artmaktadır. Son yıllarda bu ürünlerin biyolojik olarak aktivite gösteren bileşikler olduğu kabul edilmiştir.

Güzellik her çağda önemli olmuştur ve bu amaçla yüzyıllardır çağa uygun çok çeşitli materyaller kullanılmıştır. Ancak son yıllarda kadınlar dışında erkeklerin de kozmetiğe yakın ilgi göstermeleri sonucu kozmetik ve kişisel bakım ürün kullanımında büyük bir artış gözlenmiştir.

Kozmetik amaçlı kullanılan kimyasal maddeler:
1. Anorganik maddeler (kil ve türevleri, metaller)
2. Organik maddeler (fenol,
triklor asetikasit, alfa hidroksi asitler, rezorsin ve vb.)
3. Biyokimyasal maddeler ( proteinler, vitaminler ve vb.)
olmak üzere temel olarak üç başlık altında toplanabilir.


Kozmetik alanda çalışmak isteyenlerin aşağıdaki konularda bilgi birikimlerinin olması gerekir.
 Kozmetikle ilgili çalışmaları takip etmek
 Kimya terimlerini iyi bilmek
 Ürün bilgilerini iyi anlamak
 Cilt özelliklerini ve tiplerini tanımak
 Cilt hastalıklarını bilmek
 Cilt tipleriyle ilgili pH skalasını iyi değerlendirebilmek
 Kozmetiğin cilde emiliminin nasıl olduğunu bilmek
 Kozmetikde kullanılan maddeleri tanımak


Kozmetik sektörde yapılan çalışmalarda doğada var olan ama henüz yeterince bilinmeyen birçok yeni molekül sentezlenerek ve yapıları aydınlatılarak etkili formülasyonlar elde edilmektedir. Bu yeni buluşlar, ürünle ilgili olarak tüketicileri bilgilendirmek ve korumak amacıyla oldukça sıkı yasalarla denetlenmektedir.


Kozmetiklerde kullanılan maddeler derideki hücresel olayları etkiler ve hücrelerin yenilenme, tamir ve kontrol mekanizmalarını uyararak, derinin daha sağlıklı ve genç görünmesini sağlamayı hedefler.


Biyokimya ve cilt fizyolojisi ile ilgili bilgilerin artması, biyoteknolojik ilerlemenin çok hızlı olması, oldukça etkili yeni moleküller bulunması kozmetikte önemli adımlar atılmasına yol açmıştır.

Sonuç olarak farklı kaynaklardan elde edilen aktif maddeler uygun kombinasyonlar halinde kullanıldığında çok sayıda yeni ve etkili kozmetik ürünler elde edilebilmektedir.

-Cilt Yapısı
Yaşlanmanın en acımasız belirtileri cilt üzerinde görülmektedir. Cilt kırışıklık, sarkma ve pörsüme şeklinde çeşitli değişimler gösterir. Cildi korumak ve genç kalmasını sağlamak için sadece kozmetiklerden destek almak yetmez. Kişinin genetik yapısı, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite, uyku alışkanlıkları, stres, sigara ve alkol kullanımı gibi pek çok değişken cildin kalitesini etkilemektedir.

Cilt epidermis, dermis ve subkutan tabaka olmak üzere üç ana katmandan oluşur.

-Epidermis
İnsan cildi ile çevre arasındaki ilk koruma duvarıdır. Epidermis, insanı UV ışınları, sıcak ve soğuk, kirlilik ve zehirli atıklar gibi çevresel tehditlere karşı korumaktadır. Epidermis, göz kapaklarında 0.06 mm’den topuk ve avuç içlerinde 0.8 mm’ye kadar değişen kalınlıkta, düzenli olarak kendini yenileyen, kan damarları içermeyen bir tabakadır

Epidermisin durumu cildin ne kadar “taze” göründüğünün ve nemi nasıl emdiğinin bir göstergesidir. İnsanlarda epidermis 4 ana tabakaya ayrılmakta ve bu tabakalar en alttan en yukarıya doğru şu şekilde sıralanmaktadır.
• Stratum basale
• Stratum spinosum
• Stratum granulosum
• Stratum corneum

Stratum basale (bazal tabaka) epidermisin en altında yer alır. Bazal tabakanın hücreleri, diğer hücrelere benzer şekilde mitokondri ve ribozomlar gibi organelleri taşıyan, metabolik açıdan aktif hücrelerdir. Keratinosit adı verilen bu hücreler, bazal tabaka sınırları içinde mitoz yolu ile bölünme sonrası, bir keratinosit bazal tabakada kalırken, diğeri üst tabakalara göç eder. Keratinositler, desmozom olarak adlandırılan, proteinlerden meydana gelen bağlarla birbirlerine bağlanırlar.


Keratinositler bazal tabakadan başlayarak daha üst tabakalara ilerlerken farklılaşarak şekil ve yapı olarak değişime uğrar. Son olarak stratum corneumda keratinle dolu ölü hücreler olan korneositler birikir. En dış katman olan stratum corneum(boynuzsu tabaka) epidermisin canlı olmayan tabakasıdır. Hücreler arası lipit membran tabakada seramitler, yağ asitleri, kolesterol ve sterol bulunur.

Bu hücreleri birbirine bağlayan desmozomlar enzimatik olarak parçalanarak stratum corneum yüzeyinden ölü hücrelerin atılmasını sağlar. Korneositlerin, oluşan yeni hücrelere yer açmak için deri yüzeyinden pulcuklar halinde atılması yaşam boyu sürer.

Korneositler, suyun hücrelerin içinde bağlı kalmasını sağlar ve doğal nemlendirici faktör( Natural Moisturising Factor, NMF) olarak adlandırılır.
İlerleyen yaşla birlikte NMF düzeyinde önemli bir düşüş meydana gelmektedir. Derinin hidratasyon durumu, dermatolojik, kozmetik ve farmasötik açılardan oldukça önemlidir. Stratum corneumun hidratasyon derecesi, derinin dış görünüşünü doğrudan etkiler. Bu tabaka sağlıklıysa su içeriği yüksektir, elastik yapıdadır ve mekanik strese karşı dirençlidir.


Dermatolojik açıdan yeterli hidratasyon düzeyi sağlıklı derinin bir göstergesidir. Kuru deri ise işlevsel bozukluğu göstermektedir Dokunun hidratasyon düzeyinin korunması, enzimlerin düzenli çalışabilmesi için de önemlidir.

-Dermis
Dermisin kalınlığı cilt tipine göre değişir. Burada cilde elastiklik ve dayanıklılık veren kollagen ve elastin proteinleri bulunur. Ciltteki kırışıklar bu tabakada oluşur. Kollagen ve elastini sentezleyen fibroblastlar da buradadır. Bu tabaka kan damarları, saç kökleri ve yağ bezlerinin bir karışımıdır. Sıcaklığı, acıyı ve dokunmayı hisseden sinir uçları da burada bulunur.Optimum kozmetik alımı, kozmetiğin cildin stratum corneum tabakasından alt tabakalara girmesi ile mümkün olur.


Kozmetiklerin cilde absorbsiyonları
- Saç kökleri
- Ter bezleri
- Stratum corneumun lipit tabakaları
- Korneositler ve desmosomlar arasından olur.

Kozmetik amaçlı kullanılan biyokimyasal moleküller:
1. Enzimler
2. Vitaminler
3. Hormonlar
4. Lipitler
5. Peptit ve proteinlerdir.


-Kozmetik Ürünler ve Enzimler
Enzimler organizmadaki tüm biyokimyasal reaksiyonları katalizleyen protein yapısındaki biyomoleküllerdir. Enzimler son yıllarda kozmetik alanda çok fazla kullanılmaya başlamıştır. Kozmetikte enzimler daha çok üst derinin soyulması yani peeling amacı ile kullanılan hidrolitik enzimlerdir. Bu işlemde doğal enzimlerden faydalanılarak cilt biyolojik olarak soyulur.

Kullanılan bu enzimler protein ve lipitleri parçalayarak ölü hücrelerin atılmasını ve yeni hücrelerin oluşmasını sağlar.
Bu enzimlerin yüksek saflıkta olması, toksik olmaması ve genetiği değiştirilmemiş bitkilerden elde edilmesi gerekmektedir.


Bu amaçla kullanılan enzimler:
Papain
Bromelain
Fisin
α-amilaz
Tripsin
Pepsin ve
Rennindir
Cilde uygulanan maskeler de bu kategoride değerlendirilir.


Hormonlar, endokrin bezlerinde az miktarda sentezlenen ve kan yoluyla hedef organlara taşınan kimyasal habercilerdir. Bunlar omurgalıların hedef organlarında bir seri reaksiyonla fizyolojik ve metabolik aktiviteleri düzenlerler. Hormonların cildin, saçların ve bedenin gelişip şekillenmesinde önemli rolleri vardır.


Bu maddeler sayesinde cilt ve saçlar canlı ve parlak bir görünüme kavuşur. Kozmetik amaçlı kullanılan hormonlar daha çok steroid yapıda olan cinsiyet hormonlarıdır. Yağda çözünebildikleri için kozmetik formülasyonlarda kullanılmaları oldukça avantajlıdır.


Kozmetik endüstrisinde kullanılan steroid hormonlar:
1- Östrojenler veya dişi cinsiyet hormonları (en önemlileri östradiol ve östrondur),
2- Androjenler veya erkek cinsiyet hormonları (testosteron, dihidrotestosteron),
3- Progesteron ve Böbrek üstü steroid hormonları ( kortizol, aldosteron ve kortikosteron).


Cildin en önemli koruyucusu östrojen hormonudur.
Bu hormon cildin kollagen yapımını aktive eder, kan dolaşımını ve hyaluronik asit oranını arttırır ve epidermis ve dermis hücrelerinin yenilenmesini uyarır. Progesteron ise cildin gergin görünmesini sağlayan ve damar yapılarının sağlamlığına katkıda bulunan bir hormondur.

Kozmetik endüstrisi, ciltte hormon etkisi yaratan ve alternatif olarak doğal östrojen ve androjen içeren ve anti–aging etkisi gösteren maddelerden de yararlanmaktadır. "Fito hormonlar" olarak adlandırılan Cytokinin, Auxine ve Gibbeline gibi maddeler bitkinin gelişme, büyüme ve olgunlaşmasını sağlamaktadır. Bu maddelerin organizmada da benzer işlevleri gösterebileceği belirtilmiştir. Ayrıca biyoteknolojik olarak elde edilen hormon krem ve jelleri de vardır.

Hormon etkisi yapabilen bitkilerin başında soya gelmektedir. Soya bitkisi kullanarak hazırlanan bir ürünle kollagen yapımı uyarılarak hücre yenilenme hızı ve oksijen miktarı arttırılmış ve böylece ciltteki kırışıklar azalmıştır. Soya peptitleriyle yapılan çalışmalarla çok özel bir anti-aging ürün elde edilmiş ve retinol ile birlikte kullanılarak kollagen yapımının arttığı gözlenmiştir.


Bitkiler üzerinde yapılan pek çok araştırmada soya ekstresinin etkinliği gösterilmiştir. Soya, günümüzde fito hormon yapı taşlarını en fazla içeren bitki olarak kabul edilmektedir ve östrojen benzeri bir etki göstermektedir. Soya ekstresinin östrojene doğal bir alternatif olduğu ve hormonal yetersizlik durumunda kadınlara yararlı olacağı bildirilmektedir.


Ancak hormon kullanımı oldukça riskli bir uygulama olduğundan uzmanlar bu kremlerin kontrollü olarak kullanılmalıdır. Pek çok ülkede, kontrolsüz kullanıldığı takdirde kana geçerek yan etkilere yol açabileceği düşüncesiyle bu tür ürünlere ruhsat verilmemektedir.


Melatonin hormonu epifiz bezinde geceleri üretilip, organizmayı uykuya hazırlar. Bu hormon özellikle gece kremlerinde cildi tazelemek ve kırışıkları gidermek için kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalar melatoninin hücre yenilenmesini hızlandırdığını göstermektedir.



-Kozmetik Ürünler ve Lipitler
Bitkisel yağlar, kozmetik alanında özellikle parfüm yapımında yaygın bir şekilde binlerce yıldır kullanılmaktadır. Başta zeytin yağı olmak üzere, badem yağı, gülyağı, sığla yağı, bergamot yağı, yasemin yağı, kayısı yağı, portakal çiçeği yağı, biberiye yağı, bazı hayvansal yağlar genellikle cildin beslenmesi, nemlendirilmesi ve temizlenmesi için kozmetik amaçlı kullanılmaktadır.


Lipitler bu özelliklerinin dışında emülsifiye edici maddeler olarak da kullanılır. Biyolojik kökenli surfaktanlar, bakteriler, mayalar ve mantarlar tarafından üretilen, yapılarında lipofilik ve hidrofilik kısımlar içeren biyomoleküllerdir. Diğer kimyasal surfaktanlara göre düşük toksisite, yüksek oranda biyobozunurluk gösterirler ve elde edilme maliyetleri daha düşüktür.


Biyosurfaktanlar glikolipitler, lipopeptitler, fosfolipitler ve yağ asitlerinden oluşan polimerik bileşiklerdir ve kozmetik uygulamaları oldukça fazladır. Biyosurfaktanların en önemli sınıfı glikolipitlerdir ve çok iyi yüzey özellikleri gösterirler. Sophorolipidler, ramnolipidler kozmetiklerde yaygın olarak kullanılır. Multifonksiyonel biyosurfaktantların cilde çok iyi uyum sağladıkları ve nemlendirme, emülsifiye etme, dağılmayı sağlama özelliklerinin de çok iyi olduğu gösterilmiştir. Bunlar emülsifiye edici özelliklerine ek olarak akne ve kepek tedavisinde de kullanılmaktadır

Lipopeptitler de glikolipitlerden sonra en fazla kullanılan biyosurfaktanlardır.
Lipopeptitler amfifilik 7-10 amino asitten meydana gelen siklik yapıdaki peptitlerdir. Yaygın olarak kullanılan bir mikroorganizma olan Bacillus subtilis’in surfactin isimli lipopeptidi salgıladığı 1968 yılından beri bilinmektedir. Bu bileşiğin yüzey özellikleri çok iyi olduğu için etkin bir biyosurfaktan madde olarak kullanılır.

-Essential Yağ Asitleri
Memeliler stratum corneum ve cilt bariyer fonksiyonu gibi temel fonksiyonları yapan bazı doymamış yağ asitlerini sentezleyemez. Linoleik ve linolenik yağ asitleri esensiyal yağ asitleridir. Linoleik asidin cildin bariyer fonksiyonunu korumak ve epidermal su kaybını önlemek gibi hayati bir görevi vardır.

Linolenik asidin de düz kasların kasılmasında etkin rolleri vardır. Bu iki yağ asidinin kombinasyonu genellikle F vitamini olarak bilinir ve olgun ciltlerde su kaybını ve kuruluğu azaltmak için kullanılır. Bu yağ asitlerini içermeyen bir diyet, cildin kurumasına ve pul pul dökülmesine yol açar.


-Epidermal Bariyer Koruyucuları
Stratum corneum’daki hücre membranlarındaki lipitlerin %50 sini seramitler, %25 ini kolesterol ve kalan kısmını da yağ asitleri ve esterleri oluşturur. Seramitler yağ asitlerinin sfingosin ile oluşturduğu yapılardır. Cilt yaşlandıkça seramit miktarı azalır ve 50 yaşından sonra %50 nin altına düşer.

Sabunlar ve kullanılan yüzey aktif maddeler seramid miktarını azaltır.
Cilt lipitlerinin düzeyini yeniden arttırmak için seramidler açısından zengin formülasyonlar geliştirilmiştir. Bu karışımların lokal olarak uygulanması dış tahripleri ve epidermal su kaybını önleyerek cildin bariyer fonksiyonunu geri kazanmasını sağlar.


KOZMETİK ÜRÜNLER VE VİTAMİNLER

Vitaminler kozmetik ürünlerde yaygın olarak kullanılmaktadır.


yağda çözünen vitaminler : A ve E vitamini  :  Cilt bakımı
                                        D ve K vitamini :  Morlukların giderilmesi

Suda çözünen vitaminler  : C vitamini         :   Krem ve Maskeler
                                        B vitaminleri     :   Saç bakımı ve Cilt bakımı


-A Vitamini
Bu vitamin kozmetik endüstrisinde palmitat veya asetat halinde yaygın olarak kullanılır. Klinik çalışmalar bunun doğal cilt fonksiyonlarını, enzim aktivitesini ve cilt elastikiyetini arttırdığını, epidermisi kalınlaştırdığını, UV hasarını onardığını, kırışıklıları azalttığını göstermiştir.


-B2 vitamini
B2 vitamini(riboflavin sodyum 5-fosfat) kozmetik ürünlerde renklendirici olarak kullanılır.
-B3 Vitamini
Niacinamit veya nikotinamit bu vitamininin biyolojik aktif halidir ve antioksidan özelliği vardır. Cildi onardığı ve ince çizgileri, kırışıklıkları ve hiperpigmentasyonu azalttığı belirtilmiştir.

-B5 vitamini
Panthenol(B5 vitamini) saç bakım ürünlerinde ve saç kremlerinde yaygın olarak kullanılır. Saçları uzun süre nemli tutması, kolay şekil verilebilmesi, kimyasal ve mekanik işlemlerle hasar gören saçları iyileştirmesi gibi üstünlükleri vardır. Ana fonksiyonu yara iyileştirmesi, antiinflamasyon etkisi ve cildi nemlendirmesidir.


-D vitamini
Bu vitamin ciltteki UV hasarını, kırışıklıkları ve diğer morfolojik değişimleri önler. Sedef hastalığında lokal olarak uygulanmaktadır. Ancak kalsiyum metabolizmasıyla ortak etki gösterdiği için Avrupa’da kozmetik uygulamalarına izin verilmemektedir.

-E vitamini
E vitamini kozmetik endüstrisinde antioksidan olarak kullanılır. UV radyasyonuyla oluşan lipit peroksidasyonu ve serbest radikalleri önlemede bu vitaminin pozitif etkisi gösterilmiştir. Ayrıca kuru ciltleri yumuşatma etkisi vardır. Genellikle çok daha dayanıklı olduğu için ester ve asetat formları kullanılmaktadır. Bu vitaminin lokal olarak cilde uygulanması çok araştırılmış ve yararlı olduğu belirlenmiştir.
E vitamininin lokal uygulaması sonucu epidermisde nemlenmede artış, cilt rahatlaması, antiinflamatuvar özelliklerde belirgin bir artış, yüzey yaralanmalarında epitelizasyonun hızlanması, ciltte enzim aktivitesinin artması, serbest radikallerden kaynaklanan cilt hasarının önlenmesi, güneş yanığına karşı koruma gözlenmiştir.


-K vitamini
Dermatologlar K vitaminin göz altlarındaki siyah halkalar ve yüzdeki yaralanma tedavilerinde önemli düzeyde iyileşme gösterdiğini belirtmiştir.

-C vitamini
C vitamininin(askorbik asit) cildin derin katmanlarına ulaşabildiği, insan fibroblast hücrelerinde kollagen üretimini arttırabildiği ve hücre yenilenmesi yaptığı gösterilmiştir.
C vitamininin sodyum askorbil fosfat(SAP) türevi lokal olarak uygulandığında serbest radikal oluşumunu önler, cilt sıkılığını ve ışıltısını arttırır. Bu vitaminin ayrıca zararlı ağız bakterilerinin büyümesini inhibe ettiği belirtilmektedir. SAP ciltteki UV-A ışınlarından kaynaklanan oksidatif stresi ve lipit peroksidasyonunu azaltır. Güneş ışığı ve çevre kirliliği epidermisdeki bu vitamini azaltır.C vitamininin lokal uygulanmasının yanında oral yoldan da alınması durumunda sinerjik etki gözlenmiş ve etkisi artmıştır.
Ayrıca güneş sonrası kullanılan lokal C vitamini kremleri de UV den kaynaklanan reaktif oksijen türleriyle savaşmaktadır.


-Kozmetik Ürünler ve Peptitler-
Peptitler doğal ve sentetik olarak birçok kozmetik üründe kullanılmaktadır. Bunlar arasında en son kozmetik fonksiyonlara sahip olanlar şunlardır.


-İfade kırışıklarını Azaltan Ürünler
İfade kırışıkları kas hücrelerinin aşırı uyarılması sonucu oluşur.
Yüz hareketiyle yüz kasları kasılır ve aşırı gevşer, bu da kırışıklara yol açar. Bu kırışıkların oluşumunun önlenmesi botulinum Neurotoxin enjeksiyonu ile mümkün olabilir. Ancak bu uygulama tamamen kozmetik bir uygulama değildir ve belirli bir süre sonra cilt eski haline döner.

Buna bir alternatif uygulama(Glu–Glu–Met–Gln–Arg–Arg) hegzapeptit uygulamasıdır. Bu hegzapeptit bir protein kompleksle etkileşir ve hücre uyarıcı nörotransmitterleri inhibe ederek, botulinum neurotoxine benzer bir şekilde etki gösterir.


-Ekstraselluler Matriks Onarıcılar
Ekstraselluler matriksde en çok bulunan protein olan kollajen sentezinin azalması cilt sıkılığının kaybı ve kırışıklıkların oluşmasının en önemli sebebidir. Sentetik olarak sentezlenen ve kollajenin mikro fragmetinin yerini tutan bir pentapeptit bağ dokusundaki fibronektini uyararak aktive eder ve böylece kollagen sentezi gerçekleşir.
Bunlarla ilgili in vivo ve in vitro çalışmalar yapılmış ve kırışık yüzeyini, hacmını, yoğunluğunu ve derinliğini ölçerek ciltteki düzelmeler gösterilmiştir.


-Melanin Aktivatörleri
Melanin pigmenti melanozom hücrelerinde sentezlenir. Bu işlem UV ışınları, genetik faktörler ve hormonol uyarılar tarafından düzenlenir. 13 amino asitten meydana gelen Alfa-melanotrophin hormonu melanozom sentezini uyarır ve keratinositlere taşınmasını hızlandırır.

Bu hormonun enjeksiyonla verilmesi cildin yanık görünümlü olmasını ve pigmentleri az olan açık renkli kişilerde cildin koyulaşmasını sağlar. Bu hormonu temel alarak sentezlenen bir biyomimetik hegzapeptit lokal olarak uygulandığında melanin sentezini uyarır ve hormonal etki göstermeden cildin koyulaşmasını sağlar.
Günümüzde kozmetik sektörde, mikroorganizma ve hücrelerden fermantasyonla biyoteknolojik olarak elde edilen biyomoleküller oldukça ilgi görmektedir.


-Proteolitik Ajanlar
Stratum korneumun yenilenmesi ve ölü hücrelerden temizlenmesi işlemi alfahidroksi (AHA) asitlerle yapılır. Bu uygulamada epidermisdeki yüzeysel hücreler uzaklaştırılır ve cilt daha taze ve ince bir dokuya kavuşur. Ancak bu işlemde kullanılan AHA lar tahriş edicidir ve rahatsızlık verir.

Biyoteknolojik olarak Bacillus subtilis mikroorganizmasının fermantasyonu ile elde edilen bir proteaz bu amaçla kullanılmaktadır. Bu işlemde hücre yenilenmesi olur ve daha az rahatsız edicidir. İn vitro ve in vivo çalışmalarla da bunun etkinliği ispatlanmıştır.
(Alfa hidroksi asit)


-Hücre Koruyucuları ve Isı Şok Protein Uyarıcıları
Hücreleri UV radyasyonu gibi dış çevresel etkilere karşı korumak için yeni ürünler bulma çalışmaları, ekstrem koşullarda yaşayabilen mikroorganizmalar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalarda Ectothiorhodospira halochloris bakterisinin sentezlediği ectoin isimli bir maddenin osmotik dengeyi, biyomembran yapısını, nükleik asit ve protein kararlılığını koruyarak ekstrem koşullara karşı hücreyi koruduğu gösterilmiştir.
Yapılan çeşitli çalışmalar bu molekülün cildi UV radyasyonu gibi dış etkenlere karşı koruduğunu göstermiştir. UV ciltteki Langerhans hücrelerini tahrip eder. Ectoin maddesinin immüno koruyucu potansiyeli UV den etkilenen bu hücrelerin tahrip olmasını engeller. Bu molekülün koruyucu etkisi ısı şok proteinleri ekspresyonunu arttırarak olur. Bu proteinler normal olarak vücutta bulunur ve diğer proteinleri koruma ve savunma görevleri vardır.


-Fitoplankton ve alg Kültürleri
Fitoplanktonlar değişen çevresel koşullarda yaşayabilen milyonlarca tek hücreli organizmadan meydana gelmiştir. Kötü çevre koşullarına karşı savunma mekanizması olarak antioksidanlar, peptitler, vitaminler, yağ asitleri gibi farklı biyomolekülleri sentezlerler. Bu metabolitleri biyoteknolojik olarak elde etmek için osmotik basınç, oksidatif çevre, sıcaklık ve tuz oranı gibi koşullar değiştirilerek endüstriyel fitoplankton kültür sistemleri hazırlanır. Fitoplanktonlar ve alglerden bu şekilde farklı kozmetik etkisi olan çok sayıda kozmetik ürün elde edilmiştir.


-Serbest Radikal Yakalayıcılar
DNA’yı korumak ve serbest radikallerin tahrip edici etkisini azaltmak anti-aging kozmetiklerin en önemli iki özelliğidir. Isıya dayanıklı ve kalsiyumca zengin bir yapısı olan corallina officinalis algi, DNA yı koruma özelliği açısından çok önemli aktif bir maddedir. Bu bitkiden biyoteknolojik olarak elde edilen bir aktif madde, lokal olarak uygulandığında DNA ya zarar veren UV ve infrared rasyasyonu önler.

Güneşden gelen radyasyon, oldukça ağır sonuçlar doğurabilir. Ciltte kızarıklık, kuruluk, yaşlanma, immün sistemde bozulma, alerji, pigmentasyon ve kırışıklık gözlenebilir.
Organizma serbest radikallerin etkisinden süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon perokidaz gibi antioksidatif iç savunma mekanizmalarıyla korunur. İç savunma mekanizmalarından bir kısmı güneşden gelen UV ışınları tarafından inhibe edildiği zaman bunların azalması sonucu yaşlanma başlar.
E ve C vitamini, glutatyon ve ubikinon gibi enzimatik olmayan anti-oksidan moleküller de serbest radikallerin etkisini gidererek dışardan organizmayı korur.
İç yaşlanma süreci yaşam boyu insan metabolizması sırasında normal olarak oluşan serbest radikaller tarafından meydana gelir. Dış koşullardan oluşan yaşlanmada ise serbest radikaller, UV ye maruz kalma, sigara ve alkol kullanımı gibi faktörler rol oynar. Dış koşullarla oluşan hasarın en az % 50 sinin UV den kaynaklandığı bildirilmektedir.
Harman ve arkadaşları 1956 yılında ortaya attıkları “yaşlanmanın serbest radikal teorisi” bugün yaşlanmayla ilgili en fazla kabul edilen teoridir.


-Yeşil Çay
Yeşil çayda polifenolik kateşinler bulunur. Yeşil çay polifenollerinin sadece antioksidan aktiviteleri değil antinflamatuar ve antikarsinojen etkileri de vardır. Yeşil çay en fazla çalışılan antioksidandır. Farelerle yapılan in vivo çalışmalarda yeşil çay polifenollerinin kemo ve fotokarsinojenleri baskıladığı ve UV den kaynaklanan oksidatif hasarı engellediği gösterilmiştir. Ayrıca yeşil çaydaki polifenollerin UV’den kaynaklanan cilt kızarıklıklarını, DNA hasarını azalttıkları gösterilmiştir.


-Resveratrol
Bir antioksidan olan resveratrol polifenolik fitoaleksin bileşiğidir. Üzümde, meyvelerde, fındık ve cevizde ve kırmızı şarapda bulunur. İn vivo ve in vitro çalışmalarda lokal olarak uygulandığında UV-B den kaynaklanan deri hasarını ve oksidatif stresi azalttığı gösterilmiştir.


-Üzüm Çekirdeği
Üzümden ekstrakte edilir ve proantosiyanidinlerce zengindir.
Proantosiyanidinlerin güçlü serbest radikal yakalama özelliği vardır. Bu özelliği C ve E vitaminlerinden fazladır. Üzüm çekirdeği ekstrelerinin lokal uygulanmasının güneşden korunmayı arttırdığı gösterilmiştir.


-Koenzyme Q10
Koenzyme Q10 (ubiquinone), insan hücrelerinde bulunan ve yağda çözünen bir antioksidandır. Vücudun enerji gereksiniminin yaklaşık %95 i bunlar tarafından sağlanır. Bu bileşik birçok kozmetik üründe kullanılmaktadır, lokal uygulamada hiçbir yan etki gözlenmemiştir.
Alfa lipoik asit(ALA) son yıllarda üzerinde en fazla çalışılan en önemli antioksidanlardan biridir. Bu vitamin benzeri madde, cildi serbest radikallere karşı korur.
Alfa lipoik asidin serbest radikalleri hücrenin hem yağlı hem de sulu kısmında yok edebilme özelliği vardır. Bu oldukça önemli bir özelliktir. Hem suda hem de yağda çözünebildiği için hücrelerin tüm bölgelerinde etkin bir serbest radikal yakalayıcısı gibi davranabilir. Suda çözünen C vitamini ve yağda çözünen E vitamini ve koenzim Q10 gibi diğer bazı antioksidan maddelerden bu temel özelliği ile ayrılır.
Ancak antioksidanların cilt yaşlanmasını önleme veya yavaşlatmadaki rolü ile ilgili yapılan klinik çalışmalar az olduğundan bu konuda henüz bir sonuca ulaşılamamıştır. Son çalışmalar tek bir antioksidan kullanmaktansa farklı antioksidanların birlikte kullanılmasının sinerjik etkisi olduğunu göstermektedir. Ayrıca bazı veriler de antioksidanların hem ağızdan hem de lokal olarak birlikte kullanılmasının etkili olduğunu göstermektedir.
Anti-aging cilt bakımı günümüzde büyüyen bir pazar haline gelmiştir. Kozmetik ürünlerle sağlanan geçici düzelmeler yerini kozmofarmasötiklere bırakmıştır. Bunlarla koruyucu ve tedavi edici önemli başarılar elde edilmektedir.


ALINTI: Kozmetik Kimyası
              Uygulamalı Yaz Okulu-1

             Prof. Dr. Şule PEKYARDIMCI
             Ankara Üniversitesi
            Fen Fak.Kimya Bölümü
            Biyokimya ABD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder